Afrika’nın Yağmalanmış Tarihi Eserleri  Üzerine

Afrika’nın kültürel ve dini eserleri çok uzun zamandır yağmalanıyor. Büyük yağma sömürgecilik zamanında başladı ve günümüzde de kısmen illegal bir şekilde devam ediyor. Bugün bu eserlerin birçoğu Avrupa ve Amerika müzelerinde yaratıldığı topraklardan okyanuslar kadar uzakta sergilenmekte.


Londra’daki British Museum, bilindiği üzere dünya medeniyetlerinin ve antik hazinelerinin zenginliği ile tanınır. Oraya gittiğinizde ve ilham bulursunuz, tarihin vertigosuna kapılıp, başka bir zamandan bir insanla bağlantıya geçtiğinizi hisseder, güzelliğin içindeki anlamı duyarsınız.

Ancak bu kurum tartışmasız bir kurum değildir elbet. En önemli vakalarından biri Elgin Mermerleridir. Bu antik Yunan heykellerinin sahipliğini İngilizler evraklar ile ellerinde tutmaya çalışırken, Yunanlılar yasadışı yolla İngiltere’ye götürüldüğünü ve geri gönderilmesi gerektiği konusunda uzun zamandır görüşmektedirler.
Elgin Mermerleri, British Museum ‘daki tek sahipliği tartışmalı eser değildir tabii ki. Aynı durumda belki 500 yaşındaki Benin Bronz Plakaları da vardır. 1897 yılında, İngilizler Kral Oba Ovanramen tarafından yönetilen Benin şehrine girdiklerinde Oba sarayını yağmaladılar. Krallığın tarihi ve yerel kayıtlarının yanında Bronz Plakalarını da çaldılar. Ve günümüzdeki modern Nijerya’nın bugünkü haline gelmesini sağladılar.


British Museum kayıtlarına göre bu tarzda 900 plaka İngiltere, Avrupa ve Amerika’da değişik müzelerde sergilenmekte. Bu plakaların ait olduğu yere; Benin şehrindeki Oba’nın sarayındaki sütunlara eşleştirilerek yerleştirilmesi konusu uzun zamandır gündemde.
İlk olarak 1990’ların sonunda, ateşli İngiliz politikacısı Bernie Grant, Glasgow’dan Benin’e bronz plakaların götürülmesi için kampanya başlattı. O zaman şöyle dedi :” Bunlar bir yaşam kültürüne ait ve estetik ve parasal değerinin yanında derin bir tarihi anlamı var.”

Ayrıca BBC’nin yapımcı Gus Casely-Hayford ile hazırladığı “Afrika’nın Kayıp Krallıkları” adlı belgeselinde British Museum‘un daha fazla Bronz Plakaya sahip olduğunu belirtmiş ve geçmiş yüzyılda satılmış bile olunduğunu belirtiyor. Hayford, Benin Bronz Plakalarını müze arşivinde arama yapıldığında 1000’den fazla sonuçla karşılaşıldığını ekleyerek aynı kriterlerin okul arşiv taramalarında da gözüktüğünü belirterek British Museum arşivinin daha kabarık olduğunu vurguluyor.


Konu sadece İngilizlere mahsus değil. Afrika Sanatı içerikli büyük batılı bir müze düşünün. Neredeyse yağma ve hırsızlık yoluyla güvence altına alındığı iddia edilen şüpheli ve kültürel eserlerden oluşuyor. Paris’in ünlü Quai Branly Müzesi, örneğin Nijeryalı Nok terakota heykel başları, Hollanda ve Belçika koleksiyonları sömürge yağmaları ile zenginleştirilmiştir. Bu kurumlardan herhangi biri neredeyse Sahra-altı Afrika’da tüm eserlerden fazlasına sahiptir.
Casely-Hayfard ‘e göre, koleksiyona bakıldığınızda, gerek Quai Branly, gerek British Museum, gerekse Smithsonian tüm Sahra-altı müzelerinin toplamından tek başlarına daha fazla esere sahiptir.
Uluslararası Müzeler Konseyi’nin yağmalanmış Afrika arkeolojik nesnelerini içeren eski bir kırmızı izleme bülteni bulunmakta. Liste güncellenmedi fakat eserlerin çoğu yabancı müze koleksiyonlarında görülür. Nok terakota heykel başlarından Esie sabuntaşı heykellerine kadar.


Vurgu ağırlıklı olarak Batı Afrika öğeleri üzerinde fakat kültürel nesnelerin hırsızlığı diğer alanlarda da yerini almış. Örneğin Kenya’da Vigango’lar (oyulmuş totemler) de popüler olarak, ait oldukları toplumlardan koparıldılar.
Tuhaf bir şekilde ABD’li aktör Gene Hackman da bu Vigango heykellerinin bir koleksiyoncusu oldu ve koleksiyonundan birçoğunu müzelere hediye etti.

Denver Doğa ve Bilim Müzesi, bu totemlerden birinin Kenya’ya geri gönderilmesine karar verdi. Müze kuratörü ve antropolog Chip Colwell-Chanthaphonn, bir eseri geri göndermek için herhangi bir yasal mevzuat olmadığını belirtti. Bunun yasa ile alakası olmadığını tamamen etikle ilgili olduğunu vurguladı. Bu nesneler kominal mülkiyete ait ve Kenya Mijikanda topluluğunun derinden kutsal bağları ile alakalı olduğunu ilave ederken diğer müzelere de şu mesajı verdi:” Bunlar kutsal nesneler, sıradan bir vazo ya da halı değil.”
Boston Güzel Sanatlar Müzesi, yakın bir zamanda Nijerya’da birçok nesneyi geri gönderdi. Bir başka hikaye de emekli doktor Dr. Adrien Walker’ın hikayesidir.


Dr.Walker büyükbabasından kalan mirasında Benin şehrinin yağmalanmasından kalan eserler bulunmaktaydı. Hatta büyükbabasının anılarında prinç heykelleri çekiç ve keski ile parçalamaya çalışan bir memurdan kurtardığını da anlatmaktadır. Dr.Walker Oba’nın soyundan gelenlere eserleri geri getirilmesi ile ilgili bir düzenleme yaptıktan sonra Oba’nın küçük kardeşi Prens Edun Aherizaa çalınan nesnelerin geri gelişini bir törenle karşıladı. Prens Edun Akenzaa bunun üzerine şunları söyledi: ”İngilizler Kader taşını İskoçya ‘ya birkaç yıl önce ülkelerine geri götürdüler. Peki bizim nesnelerimiz neden geri dönmesin. Onlar bizim için çok şey ifade ediyor, İngilizler içinse hiçbir anlamı yok. Bu konuda tartışma yaratanlar kendilerini tehlikeye sokar. Mesela birisi benim arabamı Benin şehrinde çalıyor, ben Lagos’da buluyorum, benim olduğunu ispatlayabilirim ve hırsız bana diyor ki: Arabayı alabilirsin ama beni arabanı elektronik kontrollü bir garajda muhafaza edeceğine ikna edersen, aksi halde aracını vermeyeceğim.”
Casely-Hayford, Etyopya’nın dini nesnelerinde benzer olayların olduğunu belirtiyor. Etyopya gibi yerlerde, dini eserler çok değerlidir ve sergilenemez. British Museum gibi bir kurumun bu objeleri neden tutmaya devam ettiği ise merak konusu. Etyopya hükümeti ile British Museum arasındaki tartışma, madem sergilenmeyecek olan nesnelerin neden iade edilmesi gerektiği gibi bir konu etrafında dönmekte. Kaygı verici olan, günümüzde el altından yağmanın devam edebildiğinin göz ardı edilmemesi ve resmi müze ve kurumların elde ettikleri yeni öğelerin kökenine ve geitiriş şekline hakim olmalıdır.

Akademisyen Mag-Lambert, yağmalanmış kültürel nesnelerin üzerine yaptığı araştırmalarda Batı Afrika eserleri üzerine uzmanlaşmış bir bilim adamı ve yetkin bir isim. Lambert, bununla ilgili çalışmaların yapıldığını ama yetersiz kaldığını vurgulayarak, 1970’lerde Mali ve Amerika Birleşik Devletleri arasında yapılan anlaşma ile arkeolojik eserlerin ithalatının engellendiğini hatırlatıyor. Bu arada Nijerya’da nesnelerin hali hazırda güvende olmadığını da belirtiyor. Nijerya’nın Müzeler ve Anıtlar Ulusal Komisyonu ise siyasi yolsuzluk, düzensizlikten dolayı Nijerya’nın müzelerinin yağmaya açık olduğunu belirtmiş ve kaçırılan eserlerin Avrupa ve Amerika’dan iadesini istemişti.
Eğer bu eserler eve geri dönerse, torunlar tarafından görünüşte biraz gecikmiş bir adalet sağlanabilir. Yeterince hasar verildiğinden , Afrika’nın halklarının derin ve karmaşık mirası vitrin için önemlidir. Sömürge misyonunun ne yaptığını net bir şekilde görmek gerekiyor.


20.yy başlarında Afrika kültürel objeleri, bilimsel ve kültürel nesneler olarak Avrupalı sömürgeciler tarafından toplanmıştır. Günümüz antropolojik teorileri, sosyal evrim modelini takip eder, bu da farklı seviyedeki ve yerlerdeki bütün uygarlıkları aynı evrim sürecini takip ettiğidir. Bu doğrultuda Avrupalı antropologlar Afrika, Okyanusya ve Amerika halklarını incelediler ve bu toplumlarda evrimin özelliklerini araştırdılar. Bilimsel ve askeri seferler kapsamında sömürgeciler ulusal müze ve üniversite koleksiyonları için kültürel nesneler elde ediyorlardı. Avrupa Güzel Sanatları uygarlığın yüksekliği olarak kabul ediliyordu. Afrika’dan gelen nesneler çok ilkel ya da grotesk olarak görülüp, estetikten yoksun olduğu düşünülüyordu. Bunun bazı istisnaları vardı. İngilizlerin 1897’de Benin şehrini işgal ettikten sonra kraliyet sarındaki Bronz panellerin çok ince işçilikle yapıldığını ve bunun Edo insanlarının tarafından oluşturulamayacak kadar mükemmel olduğunu kabul edildi. Bilim adamları, başlangıçta 15.yy.-16.yy. Batı Afrika kıyılarına uğrayan Portekiz tüccarların etkisi olduğunu düşündüler. Aslında, onlarda son derece gelişmiş sanatsal ve teknik uzmanlığın yanı sıra, sofistike bir toplum çalışması vardı.

Lambert ilave ediyor: ”Bu nesnelerin geçmişleri şeffaf ve dürüst olması çok önemli. Maalesef, Batılı olmayan halkları ve geçmişlerini anlayışımız, bu halkların sömürülmesinin ve boyun eğdirilmesinin direkt sonucudur. Batı ve Afrika ülkelerinin arasındaki dinamik güç bu konuda yardımcı olmuyor. Düşüncem Nijerya, Gana ve Etyopya hükümetleri bu konuda kanalları açık tutuyor, ancak ikili görüşmeler olması gerekiyor. Bu durumda güç ve maliyeler arasındaki eşitsizlik, Afrika uluslarını Avrupa ve Kuzey Amerika karşısında baskı altına sokuyor. Bu ülkelere büyük teşvikler olması gerektiğini söyleyen zengin ülkeler, bu krizi ele alırken bunun bir tolere olmadığını vurguluyorlar. Afrika kökenli çoğu insan için, kendi geçmişi kölelik ya da sömürgecilik ya da sömürgecilikten sonraki dönem ile bağlanır. Bu objeler bütün bu bilgiyi taşıyan kapsuller gibidir. Bu konunun nasıl ele alınacağına gelince yeni diyaloglarla, herkesin bir parçası olarak ancak katartik bir şekilde çözüleceği kanaatindeyim.
Sonuç olarak kültürler arası bağı kurmalı ve yüzyıllar boyunca zarar görmüş köprüleri yeniden tamir etmeli.”